Ermeni Kimliği: 10 Yıl Sonraki Dilekler, Pişmanlıklar ve Umutlar
Gündem

Ermeni Kimliği: 10 Yıl Sonraki Dilekler, Pişmanlıklar ve Umutlar


24 April 20255 dk okuma11 görüntülenmeSon güncelleme: 20 May 2025

24 Nisan 2015'te yazdığım "Bir Ermeni olarak ne istiyorum?" başlıklı yazı, kimliğimle, geçmişte yaşananlarla ve gelecek tahayyüllerimle ilgili o güne kadarki yaşam deneyimimden süzülen tespit, talep ve hayallerimi dile getiriyordu. O gün bunları söze dökebilmek benim için önemliydi, yazı karşılık da buldu, epeyce okundu, paylaşıldı, farklı mecralarda iktibas edildi. Bugün, 24 Nisan 2025’te, 1915’in üzerinden yüz on, yazımın üzerinden on yıl geçmişken, dönüp geriye bakmak, orada yazdıklarımı gözden geçirmek istedim.

Geçmişle Yüzleşme ve Gelecek Umudu

Artık on yıl daha yaşlanmış olarak, bu anlatma, sürekli anlatma, bir şeyleri kanıtlama çabasının zaman zaman büyük bir yılgınlık yarattığını itiraf etmem gerek. Çeşitli ruhsal rahatsızlıklar da doğurduğuna inandığım bu durum, Türkiyeli Ermeniler bağlamında tamamen içe çekilme, kimliğini inkâr ya da tam aksi yöndeki kimliğine sıkı sıkıya sarılma, kendini bununla tanımlama ve var etme tepkilerini doğuruyor.

Bundan on yıl önce, başlıktaki açık ve sade soruya yazı boyunca vereceğim cevaplar bağlamında bugünkünden daha iyimser olduğum kesin. “Hayal ediyorum”la yetinmeyip “Hayal etmek istiyorum” diye eklememde bir tereddüt sezilse dahi, hayale tutunmaya çalışmak bizatihi umutlu bir halin tezahürü olsa gerek. Salt daha genç olduğumdan değil elbette, memleketin hali umut etmeye o sıralar daha çok el verdiğinden. Buna karşılık, bugün, mücadele etmek, bir şeylerin değişmesi için çabalamak için illa umutlu olmak gerekmediğini daha iyi biliyorum. Azim ve sebat etmenin, vazgeçmemenin, en zor zamanda, dalgalı fırtınalarda bir deniz kabuklusunun kayaya tutunuşundaki görmüş geçirmişliği varoluş biçimine dönüştürmenin, yıkılmaz sanılan duvarları yıkmaya yarayabileceğine geçmişe göre daha çok inanıyorum. Bu da bir umut belki… Filozofun çokça tekrarlanan sözündeki gibi, aklın kötümserliği ve iradenin iyimserliği ile yeşeren çeşidinden.

Türkiye’den, her şeyden çok, bu tarihi, insani kaybı, acıları kabul eden; bunları çarpıtmayan, meşrulaştırmayan, bahane bulmayan, mağdurun kendisini suçlamayan, pazarlık yapmayan bir yeni duruş istiyorum. Bugüne kadar yapılanın tam tersini yani… Samimi bir yüzleşme, gerçeklere uygun bir tarih yazımı ve bunların sonucu olacak bir tür hüzün, bir tür mahcubiyet; suçluluk değil ama bir tür sorumluluk hissi ve bu türden duyguların devamı olan bazı somut adımlar.

Ermenilerden Beklentiler ve Gelecek Perspektifi

Dünyaya dağılmış olan ve bugün kültürlerini, dillerini, benliklerini ve siyasi davalarını yaşatmaya çalışan Ermenilerden de isteklerim var şüphesiz. Bunların en tepesinde ise, çok iyi bildikleri, beşiğinde kavruldukları acılarının, aile tarihlerinin, nine ve dedelerinin hatıralarının üzerine titrerken, geleceği inşa edecek bir perspektifi gözden kaçırmamaları geliyor. Başkaları başka türlü düşünüyor olabilir, ama ben bunun yolunun, her türlü milliyetçi tuzaktan uzak durmaktan geçtiğine inanıyorum. Türk devletiyle Türkleri birbirinden ayırabilmek bu açıdan hayati. 1915’te olandan ve sonrasındaki inkârdan insanların ve halkların değil, devletlerin ve onların temsilcilerinin sorumlu olduğu görebilmek gerek.

Geçmişte yaşanana ve bugün dayatılana duyulan öfke orada, her Ermeni’nin yüreğinde. Ama bu öfkenin bizi çürütmesine, bizi kötücülleştirmesine, bizi, kültürümüze yuva olan topraklara ve yüzyıllarca birlikte yaşadığımız insanlara düşmanlaştırmasına izin vermemek önemli. Acımız kabul görecek, tanınacak diye, birtakım çıkarcı siyasilerin hesaplarıyla aynı dalga boyunda buluşmamak önemli. Her birimizin ailesinde muhakkak var olan kurbanların hatırasına saygının gereği olarak, acıyı ve belleği olumsuz değerlerle yan yana getirmemek değerli.

Batı'dan Beklentiler ve Riyakarlık Eleştirisi

Batı’nın Türkiye’yi 1915 konusunda yüzleşmeye çağıran açıklamalarını şüphesiz ki önemsiyorum. Ancak bu çağrıların çoğu zaman riyakâr ve hesapçı olduğunu, dürüstlükten uzak olduğunu düşünüyorum. Büyük Batı devletlerinin pek çoğunun, I. Dünya Savaşı’nda akan kana dair büyük bir vebali var. Bugün de dünyanın dört bir yanında oluk oluk akan kanın müsebbibi olan emperyalizm olgusu bir yalandan ibaret değil ve dönemin büyük devletlerinin her biri, Fransasından Britanyasına, Rus Çarlığı’ndan Osmanlılara, Almanya’dan Avusturya-Macaristan’a tüm güçler, bu emperyal mücadelenin bir parçasıydı.

Eğer Türkiye’den gelecek bir askeri ihaleden dışarıda bırakılmak tehdidi karşılığında Fransa, Mersin’de bir Rus askeri üssü açılabileceği salvosu karşısında ABD Ermenilerle ilgili adalet çağrılarından geri adım atıyorlarsa, hangi dürüstlükten, hangi hakikatten bahsedilebilir?

Bizler, biz Ermeniler, tarihin gördüğü en büyük cürümlerden birinin muhatabı olduk. Bu cürmün kabul edilmediğini, ret ve inkâr edildiğini, suçlularının yüceltildiğini gördük. Ölülerimizi hakkıyla gömemedik. Gömemediklerimizin yasını tutamadık. Tutulamayan yas benliğimize büyük bir yük yükledi. Görüp geçirdiklerini anlatmaya çalışmanın lanetiyle lanetlendik. Öldüğümüzü, acı çektiğimizi ispatlama gaddarlığıyla yaşamak zorunda bırakıldık.